13 Aralık 2016 Salı

Böyle Köy Nadir Bulunur

İran/Fars coğrafyası, Hazreti Ömer(r.a) zamanında İslam ile müşerref olan bir ülke. Kapalı çarşıları, tarihi eserleri ve özellikler de köyleriyle Anadolu coğrafyasına çok benziyor.

Nice dervişlerin gelip Anadolu’ya geçtiği bu toprakları tek yazıda anlatmak mümkün değil…

Çünkü bölge Perslerden, Moğollardan, Selçuklulara zengin bir tarihi ihtiva ediyor. Fars coğrafyasının tarihi derinlikleri M.Ö 4000’lere kadar uzanıyor.

İran coğrafyasına bakıldığında anlatılabilecek çok yer ve konu var. Kendine has coğrafî görüntüsüyle Dünyanın yakından tanıdığı Palangan Köyü ile Kandovan Köyü bunlardan ikisi. Mimari şekli ile merak uyandıran köyler görülmeye ve anlatılmaya değer. Çünkü coğrafyanın şekillendirdiği, şaşırtıcı manzaralı köyler nadir bulunuyor.

20 Su Kaynaklı Palangan Köyü

İran’ın, Kamiyaran şehrine bağlı Palangan köyü, tabiî güzellikleri, dağların yamacında merdiven misali dizilmiş evleri ile Tahran’ın 660 km güneybatısında, Şirwan Nehri’ne akan bir vadinin yanında yer almakta. Bu masalsı yerleşim merkezindeki köylerin dikkat çeken yönü ise hanelerin hemen hepsi taştan yapılmış ve merdiven gibi devamlı desen halinde sıralanmasıdır. Bir evin çatısı başka bir evin bahçesi olabilmektedir.
Köyün kuruluş tarihi Farsça kaynaklarda yer almış, Samanyan İmpatorluğu’ndan ve Safevi Devleti’ zamanına kadar uzabıyor. Rivayetlere göre Palangan, Selçuklular zamanında da stratejik olarak çok önemli bir konuma sahip bir köy imiş. Köyün 800 metre yakınında bir kale mevcut. Vakti zamanında kalenin sahibi olarak geçen Kelhur prensleri, bölgenin hâkimiyet kuranları olarak adlandırılmakta. Ve sonra yine rivayetlere göre Erdalan Ailesi, Kelhur Prensleri’nin elinden kaleyi ve bölgenin hâkimiyetini ele aldığı söylenmektedir. Köy defalarca yıkılımış, tekrar inşa edilmiş. Günümüzdeki Palangan Köyü ise 500 yıl evvel eski köyden 2 km uzakta kurulmuştur.



Dağın zor şartlarına rağmen ayakta duran köylerin en büyük zenginliği, köy içerisinde bulunan 20 tane su kaynağı. Bu su kaynakları köyün dört tarafında birleşmekte. Köylüler, bu su kaynaklarını değerlendirerek balık besleme havuzları kurmuş. Diğer geçim kaynakları ise ziraat. Arpa, buğday ve birçok meyve çeşitleri yetiştirilmektedir. Köyü aynı zamanda meşhur kılan bir de nar bahçeleri var. Ve köyde özel olarak nar salçası yapılmakta. El işçiliğinde ise geleneksel Give’den yapılmış ayakkabı ve cecim adı verilen halılar dokunulmakta.

Köylülerin de söylediklerine göre dağda en güzel geçen mevsim bahar. Bahar mevsiminde göçebeler Palangan’a gelir.Ve köyün etrafına çadırlar kurarlarmış. Göçebeler geldikten sonra köyde festivaller yapılmakta, çocuk şenlikleri, köy oyunları sergilenmektedir. Aynı zamanda turistik bir merkez olan Palangan en çok bahar aylarında ziyaret edilmekte.

700 Yıllık Mağara Evleri: Kandovan Köyü

Rivayete göre köyün ilk sakinleri, Moğol istilasından kaçarak gelen Azeriler. Bugün hâlâ kullanılan bu mağara evlerde 600’den fazla insan yaşamakta. İran’ın Kapadokyası olarak da bilinen Kandovan, Türkiyedeki Kapodakya’nın küçük bir maketi diyebiliriz. Aynı zamanda tabii güzelliği ve şifalı sularıyla da tanınan Kandovan, İran’ın en önemli turistik merkezlerinden…



Kandovan, Doğu Azerbaycan eyaletinin başkenti olan Tebriz yakınlarında volkanik Sehent Dağı’nın eteklerinde kurulu 700 yıllık tarihe sahip. Ekserisinin Azeri nüfusun olduğu köyün özelliği ise Dünya’nın en meşhur mağara evlerine sahip olması. İnsanoğlu günümüzdeki gibi üst üste apartmanlar, rezidanslarda ve sitelerde yaşamıyordu. 

Başını sokabileceği bir eve sahip olmak için konut kredisine değil, biraz mucit olmaya ihtiyacları vardı ve bu konuda da oldukça başarılıydı.

Bir zamanlar insanlar, coğrafyayı değiştirmeden, mağaraları kendilerine ev edinmişti. Bu evlerin bazıları hazır bir halde sakinlerini bekliyordu, bazılarının ise üzerinde çalışmak gerekiyordu. Ve İnsanoğlu aletleri geliştirerek, volkanik kayaları oyarak inşa ettiği bu evlerin bir kısmı dört kata kadar çıkabiliyor. En alt kat genellikle hayvanlar için kullanılıyor. Üst katlarda ise insanlar yaşıyor.

Yörede en büyük geçim kaynağı ise arıcılık. Ve bunun yanı sıra köy halkının hazırladığı peynir, yoğurt gibi süt ve süt ürünleri en çok da turistlere satması bir geçim kaynağı halini almış. İlkbahar ve yaz aylarında turistik ziyaret akımına uğrayan Kandovan, en büyük kazancı bu aylarda sağlamakta. ‘Modern dünya’dan uzak ve zor şartlarda hayatını sürdüren köy halkı ekonomik açıdan, şehirde iş imkânlarının kısıtlı olması yüzünden, yaşadıkları mağara gibi evlerin, atalarından kendilerine miras kaldığının farkındalar. Bunun içindir ki anne ve babalarının emekleri ile olan bu haneleri, kültürlerine sahip çıkmaları gerektiğini vurgulayarak terk etmiyor. Tavsiyem, yolu Tebriz’e düşenlerin seyahat planlarına eklenmesi gereken yerlerden biri…

6 Aralık 2016 Salı

Varlık içinde yok olan şehir Kerkük

Günümüzde 1 miyon varilden fazla petrol çıkartan bu bölge,Dünya’nın en zengin şehri olabilme imkanına sahipken ne yazıktır ki Halk yoksulluk içinde…

Ortadoğu’nun kalbinin attığı,Dünya’nın en eski uygarlıklarının yaşadığı,nice peygamberlerin,alimlerin gelip geçtiği nice şair çıkartan bu şehir Mezopotamyanın başkentlerinden…Kah hasretin adı,kah acının tarifidir Kerkük. Yüzyıllarca acı çeken saf insanların türkülerinde geçer adı

”Can kerkük,Canan Kerkük,

Her söze kanan Kerkük,
Mum gibi yanan Kerkük…”



Sokaklar


Küçük bir Irak olarak bilinir Kerkük. Zira Irak’a ait her renk can bulur bu kentte. Araplara, Kürtlere, Türkmenlere, Süryanilere; Müslümanlara, Hristiyanlara, Ezidilere, Mecusilere, vatandır petrol koyuluğuyla kavrulan bu topraklara, Halil İbrahim sınır kapısından 4buçuk saatlik bir yolculuk sonrası ulaştık.Hava sıcak,öğle vakti sokaklar sessiz,dükkanlar kapalı, burada halk sabah mesaisini öğlene kadar devam ettiriyor.Daha sonra öğle vaktinden ikindi vaktine kadar kimse çalışmamakta…Kerkük’te ne var ne yok bir hal-i ahval-i öğrenelim diyerek şehrin içinde arabayla geziyoruz…Caddeler ,sokaklar heryer çöp içinde .’Kimse bu çöpleri kaldırmıyor mu? Diye sorduğumda cevap hayret verici ‘Belediye ne vakit isterse o zaman kaldırıyor çöpleri…’ Masallara, türkülere, mısralara konu olan Ortadoğu’nun kadim şehirlerinden Kerkük maalesef acınacak bir durumda heryer harabe… Binalar yıkılmak üzere, yeni bir yapılanma yok, sokaklarda çöplerin getirdiği ağır bir koku hakim…


  Şehir’de herkes herşeyden kuşku ve korku içinde, yoldayken uzaktan görülen Kerkük petrol sahalarının resmini çektiğimiz için birilerinin bizi ihbar etmiş olabileceğinden bile söz ettiler.Elimizde alalen fotoğraf makinasını taşıyamıyoruz.Halkın veya bir çok yerde güvenlik muhafızının dik bakışlarına maruz kalıyoruz.Sanki bir suç işliyormuşuz gibi.

Kerkük Kalesi

Kerkük şehri düz bir ovada kurulmuş. İlk yerleşim izlerine M.Ö.2000 yıllarının ortalarında rastlanılmakta.En eski yerleşim mekanı ise Kerkük Kalesinin içi…MÖ. 3. yüzyılda yapılan kale bir tepenin üzerinde yer almakta ve Kerkük’ün her tarafına kuş bakışı bakan bir konuma sahip.  Kale, bu eski şehrin adeta çekirdeğini oluşturmuş.Bu yüzden en eski mimarlık ve kentsel dokunun da merkezi.Vakti zamanında kale 4 mahalle, 743 geleneksel ev ve onlarca tarihi eserden oluşmasına rağmen şuan hepsi yok olmuş durumda.

   
Kerkük Kalesi boşaltılmadan önce oturanların hemen hemen tamamı Türkmenlermiş.Saddam rejimi 1990 yılında Kerkük Kalesinin tarihi eserlerini onarmak adı altında Kaleyi yıkma ve sakinlerini boşaltma planını uygulamaya koyar. Kale, 1995 yılında Saddam Hüseyin’in talimatıyla zorla tamamen boşaltılır ve 1997’den itibaren 2003’e kadar yüzlerce geleneksel Türk tarihi evleri ve eserleri dozerlerle yerle bir edilir. Türkmenlere ait ne varsa, evleri, tarihi eserleri, hatta mezar taşları bile yok edilir. Saddam’ın yaptığı bu baskı ve zulümlerin önem­li bir kıs­mı BM İn­san Hak­la­rı ra­por­la­rın­da da yer al­maktadır. 

Kerkük’ün bugünkü durumunu en iyi tanımlayan şey,tarihi Kerkük Kalesi’nde tanık olduğumuz içler acısı görüntü olsa gerek. Ayakta kalabilen tek tük yapılar arasındaysa, eski bir Yahudi tapınağından yüzyıllar önce “devşirilen” ve Türkmenlerce kutsal sayılan Danyal Peygamber Camii, Hıristiyan kilisesiyken aynı şekilde camiye dönüştürülen Ulu Cami ile tümüyle Türk eseri olan Gök Kümbet bulunuyor. Gök Kümbet 1361 yılında Celayirliler döneminde 820 metre kare alan ve 17 metre yüksekliğinde yapılmıştır. Kale’nin içinde günümüze kadar ayakta kalabilen Türk mirasının bir şaheseridir. Selçuklu dönemine ait Gök Kümbet’in dış duvarlarıyla karşı karşıya geldiğimizde, üstündeki yazıttan da anlaşıldığı gibi kümbet 14. yüz yılda Selçuklu hanedanına mensup Buğday Hatun için yaptırılmıştır (2009 yılında sözde onarım adı altında bu defa Türk şaheseri olan Gök Kümbetin Sekizgen olan orijinal çatısı yıkılıp yerine Selçuklu Türklerinin hiçbir dönemine rastlanmayan şekilsiz, biçimsiz ve çirkin bir yapıya dönüştürüldü). (Semih İdiz,Dozerle Yok Edilen Türkmen Kimliği, Milliyet Gazetesi,15 Şubat 2007.)


Irak Arkeoloji Dairesi yetkilileri 2002 yılında Kale içinde bulunan tarihi nitelikteki 45 ev’in restore edildiğini,kale içinde 34 dükkan inşa edileceğini ve bunların sanat galerisi olarak kullanılacağını açıklasada 2014 yılında olmamıza ragmen kale içinde şahit olduğumuz kadarıyla hala bır restarasyon çalışması bulunmamakta…





Petrol kuyuları


Kerkük’ün Kara Altın diye tanımladıkları ismi Türkçe olan Baba Gurgur bölgesine gidiyoruz.Burası Kerkük merkezinden yaklaşık 15 km uzaklıkta bulunan petrol yataklarının bulunduğu bir bölge.Burada çok eskiden beri Ezeli olarak yanmakta olan petrol gazlarının çukuru var.Yağmur’un söndürdüğü rüzgarın tekrar yandırdığı  Baba gurgur ateşinin gürlercesine yanışına özgü,Türkmenler bu adı koymuşlar.Günümüzde 1 miyon varilden fazla petrol çıkartan bu bölge,Dünya’nın en zengin şehri olabilme imkanına sahipken ne yazıktır ki Halk yoksulluk içinde…Kerkük petrolünün kontrolü de şuanda Kuzey  Irak (Kürdistan)Bölgesel Yönetimi‘ne ait.


Kerkük’de ciddi bir güvenlik sorunu var. Eller tetikte, tüm resmi kurumları önünde duvarlarla örülü beton güvenlik bariyerleri var.Peşmerge her tarafa simgesini asmış.Şehrin içinde ,giriş-çıkış kontrol noktalarında da peşmergeler bulunmakta.Şehir içinde ve dışında her ne kadar güvenlik kontrol noktaları bulunsada zaman zaman özellikle kalabalık alanlarda,pazar yerlerinde intihar eylemlerinin gerçekleştiği,bomba yüklü araçların patlatılması şehirdeki trajediyi anlatmaya yetiyor.

Eğitim
 Son dönemde Kerkük’te eğitimde durmuş. Bana verilen bilgiye göre Kerkük’te bulunan 200 okuldan 198’i Irak’ın diğer şehirlerinden gelen Işid tehlikesinden kaçan ailerle dolu idi.Fakat yeniden eğitim ve öğretim dönemine hafta da 6 gün olmak üzere başlanıldığı belirtildi.Şehirde  aynı zamanda 3 farklı eğitim sistemiyle işleyen okullar bulunmakta.Bunlar anadili Kürtçe ,Türkçe ve Arapça olarak değişiyor.

Sosyal Alan

Kerkük’te kültürel  veyahut sosyal olarak da hiçbir faaliyet bulunmamakta.Siyasi olan dernekler dışında dernekler ve vakıflar kurulmamış veya siyasi gerekçelerle kurulmasına izin verilmemekte.Sinema ve tiyatro olmamakla beraber halkın çoğunluğunun ne olduğu hakkında bir fikri bile yok.Kerkük’te yaşam hergün rutin.İnsanların tek eğlencesi televizyon.Ne gariptir ki Kerkük’te çocuk parkı dahi  bulmak imkansız.Kerkük’te İş imkânı da yok denecek kadar az. İş olarak devlet memurluğu birinci sırada. Devlet memurluğu için torpilliler dışında girme imkanı yok . Son dönemde Işid tehlikesi yüzünden memur maaşları da düşürülmüş.


Sağlık

Kerkük sağlık alanında da çok geride.Toplam 2 tane devlet hastanesi bulunmakta.Bunun dışında hastane yok.Hastane koşulları yeterince steril olmamakla beraber,yeterli doktor ve teknoloji de yok.Devletin her alanında çalışan memurların çalışma saatleri de sabahtan öğle vaktine kadar.Kerkük’te hemen hemen tüm doktorların özel muayehanesi var.Doktorlar da öğle vaktinden sonra  özel muayehanelerinde çok düşük bir ücretle  hastalara bakmaya devam ediyor.Devlet hastaneleri ise ücretsiz fakat bakımı yeterli olmadığından dolayı halkın çoğunluğu özel muayehanelere gitmeyi tercih ediyorlar.Ağır hastaların tedavileri ve ameliyatlar ise çoğunlukla Kuzey Irak’ta veya Türkiye’de yapılmakta.


Bir kentin aidiyeti ve kimliği, o şehrin tarihi mimari eserleri, sosyal ve kültürel yapısıyla da yakından ilgilidir.Ama ne yazıktır ki tüm bunlar müdahale edilmediği sürece artık Kerkük’te yok edilmek üzere…


Sonuç olarak Kerkük, bu gezegende, aklımıza gelebilecek en büyük servetin üzerinde oturup, ama yoksulluk ve sefalet içinde yaşatılan insanların kenti… Bugün Kerkük’ün bir turisti çekecek herhangi bir yeri yok. Ama bu şehrin sokaklarına adım attığınız andan itibaren, bu gezegenin nasıl bir adaletsizlik diyarı olduğunu çok daha iyi anlarsanız.